Kanun Yararına Bozma ve İnfazın Durdurulması

Ceza yargılamasında bir hükmün kesinleşmesi, kural olarak infazın başlaması için gerekli ve yeterli görülür. Ne var ki, kesinleşmiş bir kararın hukuka aykırı olabilmesi mümkündür. İşte bu noktada, bu gibi hukuka aykırılıkların giderilebilmesi için kanun yararına bozma ve infazın durdurulması, usulsüz tebligat gibi mekanizmalar devreye girebilmektedir.

Bu yazımızda, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309 ve 310. maddelerinde düzenlenen kanun yararına bozma, bu süreçte infazın durdurulması ve usulsüz tebligatın infaz sürecine etkileri üzerinde duracağız.

Kanun Yararına Bozma Nedir?

Ceza yargılamasında verilen bazı kararlar, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmektedir. Ancak bu kararların da hukuka aykırılıklar içermesi mümkündür. Ceza Muhakemesi Kanun’un 309 ve 310. maddelerinde düzenlenen kanun yararına bozma, bu tür kararların Yargıtay denetimine götürülmesini sağlayan olağanüstü bir kanun yoludur.

Hangi Kararlara Karşı Kanun Yararına Bozma Yoluna Gidilebilir?

Kanun yararına bozma, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş pek çok ceza mahkemesi kararına karşı gündeme gelebilir. Uygulamada en sık karşılaşılan örneklerden bazıları şunlardır:

  • Hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB): Kesinleşmiş hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararları kanun yararına bozma başvurularında sık karşılaşılan örneklerden biridir.
  • Yetkisizlik kararları: Mahkeme tarafından verilen yetkisizlik kararına karşı yapılan itiraz reddedildiğinde, bu ret kararına karşı kanun yararına bozma yoluna gidilebilir.
  • Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar: Cumhuriyet savcısının verdiği “kovuşturmaya yer olmadığı” kararına yapılan itirazın sulh ceza hakimliği tarafından reddedilmesi, kanun yararına bozma başvurusuna imkan tanır.
  • Yargılamanın yenilenmesi taleplerinin reddi: CMK’nın 311. maddesi kapsamında yapılan yargılamanın yenilenmesi başvurusunun, yerel mahkeme tarafından kesin olarak reddedilmesi de kanun yararına bozma başvurusuna konu olabilir.
  • İddianamenin iadesine ilişkin kararlar: Savcılığın iddianamenin iadesine yönelik itirazın reddedilmesi durumunda da kanun yararına bozma gündeme gelebilir.
  • İnfaz hukukuna dair kararlar: İnfaz hakimliğince verilen bir karara yapılan itirazın ağır ceza mahkemesi tarafından kesin olarak sonuçlandırılması halinde, bu karar kanun yararına bozmaya konu olabilir.

Kanun Yararına Bozma Başvurusu Nasıl Yapılır?

Kanun yararına bozma başvurusu doğrudan sadece Adalet Bakanlığı tarafından yapılabilir. Yani sanık, avukatı, şikayetçi ya da Cumhuriyet savcısı kendiliğinden bu yola başvuramaz. Ancak ilgililer, dosyadaki hukuka aykırılıkları gerekçeleriyle birlikte Bakanlığa ileterek bu yola başvurması için talepte bulunabilir.

Adalet Bakanlığı, ilgililer tarafından yapılan başvurularla bağlı değildir. Yani sanık, müdafi, şikayetçi veya diğer katılanların yaptığı her talep, otomatik olarak Yargıtay’a taşınmaz. Bakanlık, yalnızca hukuka aykırılığın ciddi ve açık şekilde ortaya konulduğu başvuruları değerlendirmeye almaktadır.

Neden önemli? Yapılan başvuru sürecin kaderini belirleyeceğinden, etkili bir başvuru için:

  • Dosyadaki mevcut hukuka aykırılıkların somut biçimde ortaya konulması,
  • İlgili kanun hükümleri ve içtihatlarla desteklenmesi,
  • Dosyadaki hataların hukuki dayanaklarla ortaya konulması gerekmektedir.

Süreç Nasıl İlerler?

  1. Adalet Bakanlığı, talebi uygun görürse dosyayı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderir.
  2. Başsavcılık, Bakanlığın gerekçelerini aynen yazarak istemi ilgili Yargıtay ceza dairesine sunar.
  3. Yargıtay, gerekçeleri yerinde bulursa kararı/hükmü kanun yararına bozar, aksi halde istemi reddeder.

Kanun Yararına Bozma Nedenleri Nelerdir?

İstinaf veya temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşen bir karar veya hükümde yer alan maddi hukuk ya da usul hukukuna aykırılıklar, kanun yararına bozma başvurusuna dayanak olabilir.

  • Usule ilişkin aykırılıklar: Tanıkların dinlenmemesi, savunma hakkını kısıtlayan yargılama usulsüzlükler, usulsüz tebligat.
  • Maddi hukuka ilişkin aykırılıklar: Suç vasfının yanlış belirlenmesi, cezaların yanlış hesaplanması, zamanaşımının gözetilmemesi.

Kanun Yararına Bozma ve İnfazın Durdurulması

Ceza yargılamasında kural olarak, bir kararın kanun yoluna götürülmesi halinde hüküm kesinleşmez ve infaz edilemez. Bu durum kanun yoluna başvurunun durdurucu etkisi olarak adlandırılır. İstinaf veya temyiz başvurularında bu etki doğrudan ortaya çıkar.

Kanun yararına bozma bakımından ise farklı bir durum söz konusudur. Kanunda, bu yola başvurulmasının infazı kendiliğinden durduracağına dair herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Dolayısıyla, yalnızca kanun yararına bozma başvurusu yapılmış olması hükmün infazını otomatik olarak engellemez.

İnfazın durması için ne yapmalı?

İnfazın durdurulması, ayrıca talep edilmesi gereken bir işlemdir. Bu talep:

  • Kararı veya hükmü veren mahkemeden, ya da
  • Başvuruyu inceleyecek olan Yargıtay ceza dairesinden yapılabilir.

İlgili merciin talebi kabul etmesi halinde infaz durur; aksi halde infaz süreci devam eder.

Uygulamada Önem

Yargılamanın yenilenmesinde olduğu gibi, kararın infaz edilmiş olması kanun yararına bozma yoluna başvurulmasına engel değildir. Ancak, haksız infazın önüne geçilebilmesi açısından infazın durdurulması talebinin zamanında yapılması büyük önem taşır.

Sonuç olarak; kanun yararına bozma olağanüstü bir kanun yolu olduğundan, infazın kendiliğinden durmasını sağlamaz. İnfazın fiilen durabilmesi için, mahkeme veya Yargıtay tarafından infazın durdurulması yönünde bir karar verilmesi zorunludur.

Usulsüz Tebligat

Usulsüz Tebligat Nedir?

Ceza yargılamasında, mahkeme kararlarının taraflara bildirilmesi zorunludur. Tebligat, yalnızca bilgilendirme amacı taşımaz; aynı zamanda kanun yoluna başvuru sürelerinin başlaması ve hükmün kesinleşmesi için temel bir şarttır.

7201 sayılı Tebligat Kanunu’na uygun yapılmayan bildirimler usulsüz tebligat sayılır. Örneğin:

  • Bilinen son adres araştırılmadan doğrudan MERNİS adresine yapılan tebligat,
  • Müdafiye ayrıca tebligat yapılmaması,
  • Tebligatın yetkisiz kişiye bırakılması

Usulsüz Tebligatın Hukuki Sonuçları

  • Kanun yolu süresi başlamaz: Yargıtay kararlarında istikrarlı biçimde kabul edildiği üzere, usulsüz tebligatla kanun yolu süresi işlemeye başlamaz. Sanığın veya müdafinin hukuki dinlenilme hakkını fiilen kullanamaması, sürelerin başlamamasına yol açar.
  • Kesinleşme görünüştedir: Bu tür kararlar görünüşte kesinleşmiş olsa da, aslında kesinleşmemiştir. Bu nedenle, olağan kanun yolu olan istinaf veya temyiz süresinde başvuru yapılabilir.

Kanun Yararına Bozma İle İlişkisi

Her usulsüz tebligat doğrudan kanun yararına bozma sebebi oluşturmaz. Ancak, istinaf veya temyize götürülmeden kesinleşmiş kararların, usulsüz tebligat nedeniyle sanığın başvuru hakkını ortadan kaldırdığı hallerde, bu durum CMK m. 309 kapsamında açık hukuka aykırılık olarak kabul edilmektedir.

  • Örnek 1: Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 2018/3685 E., 2018/9527 K. sayılı ve 23.05.2018 tarihli kararında, müştekiye yapılan usulsüz uzlaştırma tebligatını gerekçe göstererek kanun yararına bozma yoluyla kararı kaldırmıştır.
  • Örnek 2: Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2023/1584 E., 2023/17091 K. sayılı ve 11.04.2023 tarihli kararında ise, sadece sanığa yapılan tebligatın yeterli olmadığı, müdafiye de ayrıca tebligat yapılması gerektiği belirtilmiş ve bu eksiklik nedeniyle kanun yoluna başvuru süresinin başlamayacağına hükmedilmiştir. Dolayısıyla bu tür durumlarda kanun yararına bozma gündeme gelmez, çünkü karar usulsüz tebligat sebebiyle zaten kesinleşmiş sayılmamaktadır.

Sonuç

Kanun yararına bozma, infazın durdurulması ve usulsüz tebligat prosedürleri, kesinleşmiş kararların hatalı olduğu durumlarda devreye giren önemli güvencelerdir. Bu mekanizmalar, hukuka aykırılıkların sürmesinin önüne geçerek bireylerin hukuka aykırı infaz işlemlerine maruz kalmasını engellemeyi amaçlamaktadır.

Özellikle uygulamada, infazın kendiliğinden durmadığı, ayrıca mutlaka talep edilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Aynı şekilde, usulsüz tebligat ya da yalnızca bir şekil sorunu değil, infazın geçerliliğini doğrudan etkileyen kritik bir unsur olarak görülmelidir.

Son tahlilde, bu mekanizmaların doğru ve zamanında işletilmesi, hem bireysel hakların korunması hem de adalet sistemine duyulan güvenin pekişmesi açısından vazgeçilmezdir.

Kotan & Gökce Hukuk Bürosu Uzman Avukatı